Beni Takip Edin !

DIPLOMATIC LINKS is a two-year TÜBİTAK-funded project (123K254) that investigates the high-level foreign visits of Middle Eastern countries between 1989 and 2023. It aims to uncover the patterns of visits made by the leaders of Middle Eastern countries, including Turkey, and to distinguish the dynamics that determine these visits for both individual countries and groups of countries. In this context, a comprehensive dataset detailing visits conducted by the leaders of regional countries beginning in 1990 will be assembled, encompassing specifics such as the date of the visit, its duration, and type.

Devamını okuyun

Bilimsel çalışmaları teşvik etmek amacıyla uygulamaya konan “Akademik Teşvik Ödeneği” milyonlarca liralık kamu kaynağını belli kriterlere göre dağıtmaktadır. Bu kriterlerin doğru ve açık bir şekilde tanımlanması söz konusu kaynak dağılımının adaletini belirleyen en temel unsurdur. Fakat Akademik Teşvik Ödeneği Yönetmeliği’nde öyle bir kriter ve tanımı var ki, tam bir “ancak Türkiye’de olur” vakasıdır: resmi adıyla “Tanınmış uluslararası yayınevi”, alelade kullanımıyla “uluslararası yayınevi”. Elbette bu ayrım çok sayıda eksiği ve problemine rağmen anlamlı bir ayrımdır. Problemlidir çünkü ulusal yayına daha az puan vererek uluslararası yayının ulusal yayına göre daha nitelikli olduğunu varsaymaktadır. Lakin, vaka ortadadır ve herkes için alenidir. O nedenle burada içinden çıkılması zor tartışmalarla çok oyalanmaya gerek yok. Pratik karşılığına bakalım. Türkiye devleti ulusal ve uluslararası yayınevlerine farklı puanlar veriyor ve bu farklılık bir akademisyenin teşvik alıp alamayacağını, alacaksa ne kadar alacağını belirliyor. Fakat yapılan tanımlardan hareketle bu iki yayınevi türünü birbirinden ayırmak neredeyse imkansızdır. Bu nedenle uygulamaya bakıldığında elimizde bir “ulusal yayınevi” kategorisi bulunmamaktadır. Aşağıda bunları biraz daha açayım.

Devamını okuyun

Uluslararası İlişkilerin bu en önemli kuruma/örgütüne ilgim ilk olarak bir soru ile başladı: Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne (BMGK) seçilen Müslüman ülkeler bir Müslüman dayanışması gösterdiler mi? Daha net anlaşılması için soruyu biraz daha detaylandırmak gerekir. Müslüman ülkelerin liderleri/siyasetçileri uluslararası politikada bir dayanışma içinde olduklarını ve olacaklarını sık sık beyan etmektedir. Fakat ülkelerin halkları genellikle böyle bir dayanışmanın olmadığına inanmakta ve liderleri çıkarlar temelinde hareket etmekle suçlamaktadır. Dolayısıyla uluslararası politikadaki bu dayanışma konusu fazlasıyla incelemeye değer bir mesele gibi gözükmektedir. BMGK aldığı kararların somut sonuçlar doğurması nedeniyle söz konusu dayanışmanın test edilebileceği en önemli uluslararası kurumlardan biridir. Örneğin Genel Kurul’daki oylar bağlayıcı bir sonuç üretmezken BMGK’da alınan bir karar yaptırımdan askeri müdahaleye kadar ciddi sonuçlar üretme imkanına sahiptir. BMGK’ya seçilen Müslüman ülkelerin bir dayanışma gösterip göstermediklerinin ölçümü çeşitli şekillerde olabilir. Birincisi, Müslüman ülkeler BMGK’ya üye seçiminde oy kullanırken Müslüman bir ülkeye ya da Müslüman aday yoksa Müslüman dünyaya yakın politikaları olan bir ülkeye oy verme eğiliminde mi oluyorlar? İkincisi, Müslümanları ilgilendiren konularda BMGK’nın Müslüman üyeleri bu kaygı ile mi oy kullanıyor? BMGK’da birden fazla Müslüman üye olduğunda bu ülkelerin oyları arasında bir benzerlik oluyor mu?

Devamını okuyun

27 Aralık 2017 tarihinde babam Basri Balcı ile birlikte TK7545 sefer sayılı Anadolu Jet uçağıyla Trabzon’a uçmak için İzmit Cengiz Topel Havalimanı’na gelmiştik. Trabzon’a gitme kararımız biraz ani alınmış, içimde babamla birlikte seyahat etme arzusuna yenik düşmüştüm. Bu aniden alınmış kararda kışın ortasında bahara dönen havaların da payı yok değildi. Fakat nedense, böylesi aceleye gelmiş kararların sürprizi eksik olmazdı. Check-in işlemleri sırasında, online bilet alırken babamın adını yanlış yazdığımı öğrenip yeniden gidiş dönüş bileti almak zorunda kaldım. Neyse ki, yer vardı ve çok daha büyük bir sürpriz ile karşılaşmadık. Babam akraba bağlarını sıkı tutmayı ve büyüklerinin mezarlarını sıklıkla ziyaret etmeyi çok seven biriydi. Uçağımız Trabzon semalarına gelene kadar bana büyük büyük dedesi Osman’ın mezarını nasıl bulduğunu ve bu mezar için hazırlattığı mezar taşını heyecanla anlattı. Dedesi ve dedesinin babasının mezarı hemen köydeki evin yanı başındaydı. Fakat dedesinin dedesi olan Osman’ın mezarını yaşayanlar arasında kendisi dışında bilen yoktu. Babamın eski atalarına olan heyecanını bildiğimden Osman dedenin mezarına ilişkin bu neşesini hiç yadırgamadım.

Devamını okuyun

Künye: Ali Balcı ve Cahit Çelik, “Turkey’s Military Power in the 2000s: An Assessment for Measurement Methods”, Turkish Policy Quarterly, Summer 2019, 18(2): 101-111

Özet: Ana akım uluslararası ilişkiler teorileri, ülkelerin askeri kapasitelerinin ölçülmesine büyük önem vermektedirler. Singer’in “Savaş Korelasyonu” projesi yıllardır en popüler ölçüm yöntemi olmasına rağmen güvenirliği giderek daha fazla sorgulanmaktadır. Türk siyasal hayatı üzerine çalışan pek çok araştırmacı ya Singer’in veri setini, ya da askeri personel sayısı ve askeri harcamalar gibi brüt askeri göstergeleri kullanmaktadır. Bu makale, bu tür brüt verilerin kullanılmasının eksikliklerini göstermeyi amaçlamakta ve 2000’lerde Türkiye’nin değişen askeri kapasitesinin ölçülmesinde bazı alternatif yöntemler sunmaktadır.

Devamını okuyun

Neden zayıf bir devlet olan Osmanlı İmparatorluğu, 1853’te o sırada büyük güçlerden biri olan Rusya’ya savaş ilan etmeye karar verdi? Kırım Savaşı konusundaki devasa literatüre rağmen, Osmanlıların 22 Ekim 1853’teki savaş kararının temel sebepleri hala net olarak açıklanmış değil. Bu makale, savaş kararını açıklayan bir değişken olarak Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya arasındaki donanma ve kara gücü bağlamında askeri dengede 1853 yılı boyunca yaşanan değişime odaklanıyor. Bu doğrultuda makale, ani bir Rus saldırısına karşı Boğazların savunması, Karadeniz’de donanma dengesi ve Tuna ve Kafkas cephelerinde askeri denge olmak üzere üç faktöre bakıyor.

Devamını okuyun

1002 Projesi kapsamında TÜBİTAK tarafından desteklenen 118K413 nolu proje, 2013 sonrası Türk-Amerikan ilişkilerinde yaşanan krizi uluslararası ilişkiler içinde görece yeni olan hiyerarşi yaklaşımı ile açıklamayı hedeflemektedir.

Proje Yürütücüsü: Ali Balcı, Araştırmacılar: Elif Madakbaş Gülener (15 Eylül 2018 – 1 Ekim 2018), Filiz Cicioğlu ve Ensar Muslu (15 Nisan 2019 -15 Haziran 2019), Bursiyeler: Cahit Çelik, Dilek Küçükboz ve Uğur Uygun

Devamını okuyun

“Why did Turkey Crash the ‘Western-promoted’ Gains of PKK-led Kurds?”, Political Reflection, April May June 2019, Issue 19, 31-37

After the Cold War, Turkey faced a disciplinary criticism from international community about the Kurdish question. This mounting condemnation not only resulted in shame, and status anxiety for Turkey, it also opened a free space for nationalist Kurds to mobilize.[1] Although this condemnation had a pause in the immediate aftermath of the 9/11 attacks, its tone continued to increase in a cumulative manner. The ‘Western-promoted’ gains of nationalist and separatist Kurds mobilizing around the terrorist PKK have faced the wrath of the Turkish state since the mid-2015. Although the PKK, one of the most violent terrorist organizations, gained a lot from regional developments and international support, the Turkish state took an immense risk of worsening its image in the West and unleashed its fury on the PKK. Theoretically driven by hierarchy studies in International Relations, this paper aims to explain why Turkey ignored all criticism from the West in its last war against the PKK.

Devamını okuyun

Künye:  Ali Balcı ve Elif Madakbaş Gülener, “Turgut Özal Dış Politikası: Amerikan Düzeninde Yeniden Konumlanma ve Otonomi Arayışı”, Muhafazakar Düşünce, 15(4), Eylül-Aralık 2018: 77-98

Turgut Özal’ın dış politikası iki temel motivasyona dayanır. Bunlardan ilki, 1960’ların ikinci yarısından 1980’e kadar Türkiye’nin Amerikan düzeni ile yaşadığı krizlerin maliyetini ortadan kaldırmaktı. Diğeri ise Amerikan düzeni içinde kalarak Türkiye’yi etkin bir bölgesel güç haline getirmek ve bu yolla düzen içindeki otonomisini artırmaktı. Bu iki amacı gerçekleştirmek için Özal yönetimi iki temel stratejiyi devreye sokmuştu. Birincisi, Türkiye’yi ve dış politikasını Amerikan düzeninin çıkarları doğrultusunda yeniden kurgulamaktı. Bu strateji ile daha önce ödenen maliyetler yerine Amerikan düzeninden maksimum bir şekilde faydalanmak amaçlanmıştı. İkincisi ise bölgesel ve uluslararası gelişmelerin ortaya çıkardığı fırsatların Türkiye’nin Amerikan düzeni içindeki yerini revize etmede pazarlık unsuru olarak devreye sokulmasıydı. Bu yolla Türkiye’nin düzen içindeki otonomisinin, diğer bir ifadeyle daha fazla bağımsız hareket etme olanağının arttırılması hedeflendi. Turgut Özal’ın dış politikadaki bu motivasyon ve stratejileri önemli ölçüde kendisinden önceki kabaca on beş yıllık dönemin mirası üzerine kurulmuştu. Dolayısıyla Özal Dönemi, bu mirasla birlikte düşünüldüğünde daha anlaşılır olmaktadır.

Devamını okuyun

Aşağıda yayınevlerine göre listelenmiş Ortadoğu odaklı akademik dergilerin listesi bulunmaktadır. Parantez içinde Web of Science indeksleri verilmektedir.

Devamını okuyun

“Türk-Amerikan ilişkilerinde kriz: Neden, nasıl ve nereye?”, Anadolu Ajansı, Analiz Haber, 6 Aralık 2018, https://www.aa.com.tr/tr/analiz-haber

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Türkiye ve ABD arasında yapılan ittifak “sözleşmesi” tarihinin en uzun süreli krizlerinden birini yaşıyor. 2013’ün ikinci yarısıyla birlikte başlayan kriz dönemi beşinci yılını geride bıraktı. Üstelik öncekilerle karşılaştırıldığında, bu yeni kriz sadece uzun süre devam etmedi, aynı zamanda artan bir şekilde tırmandı ve 2018 yazında zirveyi gördü. Son bir kaç ayda yatışma emareleri gösterse de, bu beş yıllık krizin Türk-Amerikan ilişkilerine etkisi uzun süre daha devam edecek. Peki, bu kriz neydi, nasıl gelişti, öncekilerden neden farklıydı ve muhtemel etkileri neler olacak? Yazının geri kalanı bu soruya bazı cevaplar verme cabasıdır.

Devamını okuyun

Aşağıda “Balci, Ali, et al. ‘War Decision and Neoclassical Realism: The Entry of the Ottoman Empire into the First World War.2 War in History (2018): 0968344518789707.” künyeli ortak çalışmamızın özet ve giriş kısmının çevirisi bulunmaktadır. Makale İngilizce yayımlanmıştır ve bütün metnine bu kısmında sonunda verdiğim linke tıklayarak ulaşılabilir.

Özet: Çökmeye yüz tutmuş Osmanlı İmparatorluğu neden Birinci Dünya Savaşı’na girdi? Daha da önemlisi, şayet Ruslar Almanlara karşı savaşırsa Osmanlı’nın Almanya lehine savaşa girmesini şart koşan bir antlaşmayı imzalamasına rağmen Osmanlı İmparatorluğu neden üç ay boyunca savaşa dahil olmamak için ayak diredi? Bu çalışma neoklasik realist teoriyi kullanarak Osmanlı’daki yönetici kadronun savaşa giriş kararını açıklamayı hedefliyor. Bunu yaparken, yönetici kadrodaki aktörlerin yaklaşık üç ay boyunca, yani Ağustos 1914’ten Kasım 1914’e kadar geçen sınırlı sürede, sistemik değişimlerle olan etkileşimine de yakından bakıyor. Dolayısıyla elinizdeki çalışma, Osmanlı’daki karar verici konumdaki yönetici aktörleri, etraflarındaki gelişmelerden soyutlanmış kişiler olarak değerlendirmiyor, bu aktörleri hem sistemdeki değişimlere hem de Osmanlı’nın kendi dinamiklerindeki gelişmelere eklemleyerek bir açıklama sunuyor. Çalışmanın temel bulgusu ise, savaşa girişi imkanlı kılan en kritik dinamiğin bu dönemdeki bölünmüş yönetici kadro olduğudur.

Devamını okuyun