Beni Takip Edin !

Derin Tarih, Sayı: 53, Ağustos 2016, ss. 76-79

Konuşan: Munise Şimşek

Giriş: Askerî darbe geçmişi oldukça kabarık bir ülke Türkiye. Buna rağmen ekonomik durumunu düzeltmiş, demokratikleşme yolunda önemli adımlar atmış, halkının refahını yükseltmiş ülkemizde darbe beklentisi neredeyse yok gibiydi. Buna rağmen gerçekleşen 15 Temmuz darbe girişiminin başarısız oluşunun sebeplerini Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Öğretim Üyesi Ali Balcı ile konuştuk.

Devamını okuyun

serbestiyet.com, 10 Ağustos 2016

2001’in Ekim ayında ABD, 11 Eylül saldırılarından sorumlu tuttuğu el-Kaide lideri Usame bin Ladin’in kendisine teslim edilmesi yönünde Afganistan’daki Taliban yönetimine çağrıda bulundu. Bu çağrısının ciddiyetini göstermek içinse Afganistan’ı havadan bombalamaya başladı. Bombardımanın sekizinci gününde Afganistan Devlet Başbakan Yardımcısı Hacı Abdulkadir, ABD’nin bombalamaları durdurması ve bin Ladin’in 11 Eylül saldırılarının arkasında olduğuna ilişkin kanıtları kendilerine iletilmesi halinde bin Ladin’in üçüncü bir ülkeye gönderileceğini açıkladı. Bu teklif üzerine dönemin ABD Başkanı George Bush’un ifadeleri şunlar oldu: “Müzakereye gerek yok, tartışma olmayacak. Onlara ne yapmaları gerektiğini tam olarak söyledim. Masumiyet ve suça ilişkin bir tartışmaya girmenin anlamı yok. Onu iade edin. Şayet askeri operasyonlarımızı durdurmak istiyorlarsa, tek yapmaları gereken bizim koşullarımızı yerine getirmek… Müzakere yok diyorsam bu müzakere yok demektir. Müzakere yok, belki duymamış olabilirler, müzakere yok. Bu müzakere edilemezdir… hakkında müzakere edilecek bir şey yok.”

Devamını okuyun

Insight Turkey Vol. 17 / No. 1 / 2015, pp. 9-18

It is widely accepted that identities are stable and they are one of the main motivations for alliance formations. The recent political fight between the AKP and the Gülen movement, however, provides a rich case for those who claim the contrary. Rather, as this political fight proved, it is the power struggle that shapes relations between different actors. This article is a bold attempt to explain the role of power relations in this political fight with a special focus on the AKP’s relations with Iran.

Devamını okuyun

Tuncay Kardaş and Ali Balci, middleeastmonitor.com, July 29, 2016

In an article for the New York Times, the man behind the recent coup attempt in Turkey, Fethullah Gülen, wrote the following: “At a time when Western democracies are searching for moderate Muslim voices, I and my friends in the Hizmet movement have taken a clear stance against extremist violence, from the Sept. 11 attacks by Al Qaeda to brutal executions by the Islamic State to the kidnappings by Boko Haram.” He defines his movement as a “moderate Muslim voice” compared to the violent “Islamic” movements all around the world. Such a definition has spread in academic and public discourses in the West, particularly since the 9/11 attacks. Some influential book titles on this topic reflect the trend: “Toward an Islamic Enlightenment: The Gülen Movement”; “Islam and Peacebuilding: Gülen Movement Initiatives”; “The House of Service: The Gülen Movement and Islam’s Third Way”; and so on.

Devamını okuyun

15 Temmuz darbe girişimini bastırmak için hayatını feda edenlerin hatırasına..

Herkes muhakkak gör deyince dayanamayıp Amasya’ya gitmek istemiştik: ben, eşim ve üç yaşında kızım. Gittik de ve ülkedeki bu olağanüstü kenti neden daha önce görmedik diye hayıflanarak geri dönüyoruz. Kısa bir Ilgaz dağı arası sayılmazsa aralıksız 6 saatlik araç kullanmanın yorgunluğuyla Düzce yakınlarındaki dinlenme tesisinde ihtiyaç molası verip yola devam etme niyetindeydim. Tesisin içine girdiğimde 5-10 kişilik bir kalabalığın televizyon ekranına baktığını görünce yaklaştım. Boğaz köprüsü üstündeki tanklar görüntüdeydi ve haber bunların neden orada olduğunu açıklamıyordu. İzleyenlerden birine sordum, cevap kısa ve anlaşılabilirdi: belli değil, galiba ihbar alınmış olabilir.

Devamını okuyun

Aşağıda Ortadoğu Analiz derigisi için Kasım 2014 itibariyle belli aralıklarla kaleme aldığım temel ilgi konuları Ortadoğu ve postkolonyalizm olan yazılar mevcut. Künyelerini gördüğünüz yazıları yanlarında olan PDF linkine tıklayarak okuyabilirsiniz.

Devamını okuyun

Sosyal bir vakıayı olduğu haliyle metne aktarmak, temsil etmek imkanlı bir şey değildir. Bu nedenle çarpıtmanın çemberinden geçmeden bir sosyal bilim imkanı yoktur. Kütüphanelerimiz doğruyu çarpıtan kitaplarla doludur ve bundan beri olan tek bir sosyal bilim kitabı arayıp bulamazsınız. Hatta bir adım daha ileri giderek şunu da eklemek lazım: zamanın düşünceyi disipline eden kurallarına uyan sosyal bilim metinleri en acımasız çarpıtmayı yaparlar. Çünkü sizi ikna etme ve saflarına katma imkanları daha güçlüdür.

Devamını okuyun

Uzun bir süre sonra doçentlik sınavına başvurma kriterleri değişmiş. Yeni uygulama 2016 Ekim başvuru döneminden itibaren geçerli olacak. Önceki uygulamanın kendi açımdan en önemli sorunu gerekli puanların çok kolay toplanabilecek olan bir puan olmasıydı. Bu kolaylık jüriye daha fazla otorite veriyordu ve değerlendirme ölçütünde yayınların otoritesini törpülüyordu. Örneğin önceki uygulamada 2 SSCI makale ve ulusal makale yazan gerekli puanı toplayabiliyordu. Yeni uygulamada 5 SSCI yapmak bile yeterli değil diğer kriterlerden de (örneğin atıf) belli asgari puanı toplamanız gerekiyor. Bu da akademik çalışmalar noktasında önceki uygulamaya oranla yeni uygulamada yükün ağırlaştığının en önemli göstergesi. Bu ağırlaşma jürinin otoritesini önemli oranda törpüleyecektir.

Devamını okuyun

Türkiye’de sosyal bilim alanındaki akademik yayınları devlet kabaca üç kanaldan destekliyor. Birincisi Tübitak üzerinden SSCI’nın taradığı dergilere yapılan yayın desteği (UBYT Yayın Teşvik Programı), ikincisi üniversitelerin kendi yayın destek programları, üçüncüsü Aralık 2015 ile birlikte uygulamaya giren “Akademik Teşvik Ödeneği”. Üçü bir arada düşünüldüğünde önceki yıllara göre devletin sosyal bilimdeki akademik çalışmaları önemli ölçüde desteklemeye başladığı rahatlıkla söylenebilir.

Devamını okuyun

Sanırım karar vermekte en fazla zorlandığım konulardan birisi bu. Sebebi de birbiriyle uyumlu hale getirmekte zorlandığım iki dinamik. Birincisi yani İngilizce dilinde akademik üretim yapmanın temel gerekçesi şöyle açıklanabilir, İngilizce tartışmasız bir şekilde akademik üretimin dili olmuş durumda ve bu dilde yazdığınız şey akademik dünyanın içinde hızla dolaşıma girip bir karşılık buluyor. Akademisyen için direnmenin fazlasıyla zor olduğu böyle bir çekici tarafı var. İkinci dinamik yani kendi dilinde Türkçe yazmak bütünüyle sizin idealist ya da “devrimci” yönünüzü öne çıkaran bir şey. Yani bir taraftan bilginin hamallığını yapıp bunu İngilizcenin ayrıcalıklı dünyasına hediye ederken diğer taraftan da içinden çıktığın toplumun akademik dünyasını hızla fakirleştiriyorsun.

Devamını okuyun