Beni Takip Edin !

Bilimsel çalışmaları teşvik etmek amacıyla uygulamaya konan “Akademik Teşvik Ödeneği” milyonlarca liralık kamu kaynağını belli kriterlere göre dağıtmaktadır. Bu kriterlerin doğru ve açık bir şekilde tanımlanması söz konusu kaynak dağılımının adaletini belirleyen en temel unsurdur. Fakat Akademik Teşvik Ödeneği Yönetmeliği’nde öyle bir kriter ve tanımı var ki, tam bir “ancak Türkiye’de olur” vakasıdır: resmi adıyla “Tanınmış uluslararası yayınevi”, alelade kullanımıyla “uluslararası yayınevi”. Elbette bu ayrım çok sayıda eksiği ve problemine rağmen anlamlı bir ayrımdır. Problemlidir çünkü ulusal yayına daha az puan vererek uluslararası yayının ulusal yayına göre daha nitelikli olduğunu varsaymaktadır. Lakin, vaka ortadadır ve herkes için alenidir. O nedenle burada içinden çıkılması zor tartışmalarla çok oyalanmaya gerek yok. Pratik karşılığına bakalım. Türkiye devleti ulusal ve uluslararası yayınevlerine farklı puanlar veriyor ve bu farklılık bir akademisyenin teşvik alıp alamayacağını, alacaksa ne kadar alacağını belirliyor. Fakat yapılan tanımlardan hareketle bu iki yayınevi türünü birbirinden ayırmak neredeyse imkansızdır. Bu nedenle uygulamaya bakıldığında elimizde bir “ulusal yayınevi” kategorisi bulunmamaktadır. Aşağıda bunları biraz daha açayım.

Akademik Teşvik Ödeneği Yönetmeliği “Tanınmış uluslararası yayınevi” ile ilgili tanımlamayı aşağıdaki şekilde yapmaktadır:

“Tanınmış uluslararası yayınevi: En az beş yıldır uluslararası düzeyde düzenli faaliyet yürüten, Türkçe dışındaki dillerde aynı alanda farklı yazarlara ait en az yirmi kitap yayımlamış ve (Danıştay Sekizinci Dairesinin 14/6/2022 tarihli ve E.:2018/4831; K.:2022/4095 sayılı kararı ile iptal ibare; yükseköğretim kurumu senatosunun kararıyla alanında etkinliği ve saygınlığı kabul edilen) yayınevini… ifade eder”.

Karşılaştırma olması için bunun karşısındaki yayınevini yani “Tanınmış ulusal yayınevi” de Akademik Teşvik Ödeneği Yönetmeliği şöyle tanımlıyor:

“Tanınmış ulusal yayınevi: En az beş yıldır ulusal düzeyde düzenli faaliyet yürüten, daha önce aynı alanda farklı yazarlara ait en az yirmi kitap yayımlamış ve (Danıştay Sekizinci Dairesinin 14/6/2022 tarihli ve E.:2018/4831; K.:2022/4095 sayılı kararı ile iptal ibare; yükseköğretim kurumu senatosunun kararıyla alanında etkinliği ve saygınlığı kabul edilen) yayınevini… ifade eder.”

“Tanınmış uluslararası yayınevi” tanımında 2020 yılında bir düzeltme yapılmış o da şu şekilde: 17/1/2020 tarihli ve 31011 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 2043 sayılı Cumhurbaşkanı Kararının 1 inci maddesiyle, ilgili tanıma “düzenli faaliyet yürüten,” ibaresinden sonra gelmek üzere “Türkçe dışındaki dillerde” ibaresi eklenmiştir. Dolayısıyla uluslararası yayınevini ulusal yayınevinden ayıran en önemli kriter “Türkçe dışındaki dillerde” yayın yapmış olmak.

Bu yasal tanımlara göre bir yayınevinin “Tanınmış uluslararası yayınevi” olabilmesi için 3 temel kriteri karşılaması gerekiyor. 1.) En az 5 yıldır faaliyet gösteriyor olmak. 2.) Türkçe dışındaki dillerde yayın yapmak 3.) başvurulan alanda Türkçe dışında farklı yazarlara ait en az 20 kitap yayımlamış olmak. Bu üç kriterden ilki ve ikincisi çok açık ve karşılaması zor olmayan kriterler. Üçüncü kriter ise kolay anlaşılmıyor. Üçüncü kriter bağlamında önce anlaşılanları özetleyeyim. 1.) Yayınevinin en az 20 kitabı başvuran aday dışındaki yazarlara ait olmalıdır. 2.) 20 kitap Türkçe dışındaki dillerde olmalıdır. 3.) 20 kitap başvurulan alanla ilgili olmalıdır. Anlaşılmayan kısımlar ise şunlar. A.) Başvurulan alandan kasıt nedir? Örneğin Uluslararası İlişkiler alanı mı yoksa Üniversiteler Arası Kurul’un (ÜAK) belirlediği daha kapsayıcı alan mı? ÜAK, “Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Temel Alanı” gibi bir alan belirlemiştir ve Doçentlik başvurularında bu alana özgü kriterler sunmaktadır. Ya da ilgili yönetmelikte geçen “Filoloji, Hukuk, İlahiyat, Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler, Spor Bilimleri” alanı mı kriter alınacaktır? B.) Türkçe dışında yayınevinin bastığı toplam kitaplar mı yoksa ilgili alandaki kitaplar mı 20 sayısına ulaşacaktır? C.) söz konusu 20 kitabın hepsinin yazarı farklı mı olmak zorundadır? Yani bu 20 kitaptan yarısını bir yazar kaleme almış olsa sorun teşkil eder mi?

Bu tanımların net olması önemli çünkü sadece yayınların puanlarını değil atıfların puanlarını da etkiliyor. Alınan bu puanlar doğrultusunda milyonlarca liralık bir kamu kaynağı akademisyenlere dağıtılıyor. Atıf puanları hesaplanırken en çok puan “Tanınmış uluslararası yayınevleri tarafından yayımlanmış özgün bilimsel kitapta atıflara” veriliyor. Yayın puanları da hesaplanırken “Tanınmış uluslararası yayınevleri tarafından yayımlanmış özgün bilimsel kitap” epey hatırı sayılır puan getiriyor. Peki böylesine kritik bir dağıtım kriterini bu kadar zayıf/yetersiz ve belirsiz bir tanımda bırakmak ne kadar adil bir dağıtım sağlayacaktır?

Tanımların netliğini bir kenara bırakılım, peki bu tanımlar makul mü? Misal 5 yıllık bir geçmişi olan yayın evine “tanınmış” bir yayın evi demek ne kadar makul? Türkçe dışındaki dillerin hepsinde yayın yapmak aynı kalitenin göstergesi mi? Misal Azerice bir yayın ile İngilizce yayın yapmak aynı kategoride midir? Elbette bu tür tuhaflıkların farkında olunduğu için “yükseköğretim kurumu senatosunun kararıyla alanında etkinliği ve saygınlığı kabul edilen” ibaresi yasanın eski halinde mevcuttu. Bu ibareyi Danıştay iptal ettiği için “IJOPEC publication” gibi yağmacı sayılabilecek bir yayınevi ile “Cambridge University Press” aynı kategoriye gelmiş durumda. Dergiler için makul nitelik ayrıcılarımız mevcut fakat yayınevleri için aynısını söylemek zor. Danıştay ilgili ibareyi “sübjektif ve kişilerin inisiyatifine bağlı bir kritere yer” verildiği gerekçesi ile iptal ediyor. Yasa koyucular işin kolayına kaçıp “Türkçe dışındaki dillerde” ibaresini ilgili tanıma ekleyip işin içinden çıkıyor. Maliyet çok açık ve ortada, bu kolaycılık bir çok niteliksiz işin önünü açıyor ve üstelik “niteliksizliğin teşviki” gibi tuhaf bir sonuçla baş başa kalıyoruz.

Keşke her şey yasanın belirsizliği ve makul olmaması ile sınırlı kalsa. Uygulamada yasanın tanımına girmeyen yayınevleri başka tanımlar üzerinden kolaylıkla “tanınmış uluslararası yayınevi” kategorisine yükselebiliyor. Akademik Teşvik Ödeneği Yönetmeliği’nin bu tanımındaki kriterini karşılayamayan yayınevleri yazarlarına ÜAK’ın tanımından hareketle “Tanınmış Uluslararası Yayınevi” olduklarına dair belge sunmaktadır. Üniversiteler Arası Kurul’un (ÜAK) 2022 Yılı Ekim ayı Doçentlik başvuru şartları için hazırladığı “Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Temel Alanı” kılavuzunda ulusal ve uluslararası yayınevleri arasında dilden hareketle bir ayrım dahi yapılmış değildir. ÜAK’ın tanımında neredeyse bütün yayınevleri tanınmış uluslararası yayınevi kategorisine giriyor ve elimizde ulusal bir yayınevi kalmıyor.

Sonuç ne mi? Sonuç, yıl boyunca aldığımız tuhaf kitap bölüm yazarlığı davetleri. “Cüzi” ücretler karşılığında bazı girişimciler yasalardaki bu esnekliği kendileri için fırsata dönüştürmüş durumda. “ULUSLARARASI KİTAP BÖLÜMÜ DAVETİ” temalı çok sayıda maile şu not itinayla iliştiriliyor: “KİTAPLAR AKADEMİK TEŞVİK VE DOÇENTLİK KRİTERLERİNİ SAĞLAMAKTADIR”. Çok sayıda yayınevi gerçekten yönetmelikte belirtilen kriterleri nasıl karşıladığına bakmaksızın her yazarına ilgili kritere uygunluk belgesi veriyor.

Tek sonucu keşke bu olsa! Maalesef bizde her şey aynı kapıya çıkıyor. Birçok hususta olduğu gibi bu alanda da vergilerin adil olmayan kullanımı ve nihayetinde niteliksizliğin teşviki ile karşı karşıyayız.

Etiketler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.